Ne Oldum -2-
Evet bambaşka bir şey oldu dedik. Açıklamasını yapalım. Arada biraz zaman bıraktım, özür dilerim, işlerin yoğunluğu, Beşiktaş’ın başarısızlığı, kur korumalı mevduatın büyümesi ve aynı zamanda dünya üzerindeki volkanik faaliyetlerinin biraz artması gibi etkenler beni derinden ve dümenden etkiledi… :)
Dönelim analizimize; ne oldu da bu, “yiğidin harman olduğu yerde doğan “ “koca yürek Volkan Biçer” farklı bir resim yaşadı.
Öncelikle girişimci olarak yaşadıklarımızın yatırımcı olmak için faydası olduğu aşikar. Ama ne kadar faydalı olduğu soru işareti? İki ucu kakalı değnek diyebiliriz.
İlk çıktım olarak; yatırım yapmayı, zarı atıp arkanızı döndüğünüz bir tavla oyununa benzetiyorum. Sizin yerinize birisi oynuyor, zarın ne geldiğini bilmiyorsunuz, müdahale ederseniz kurallara aykırı oluyor, ancak ve ancak arkada çok homurdanma var ise bir kaç kez dönüp telkin verme, yön verme hakkınız var. Yön verebiliyor musunuz? Söyledikleriniz yapılıyor mu onun da hiç bir garantisi yok.
Demek ki yatırım yapana kadar ağam & paşam olan yatırımcı pozisyonu, yatırım yaptıktan sonra farklı bir moda giriyor. Bu da tabii ki benim çok sevdiğim abilik motivasyonunu geride tutmama sebep oldu. Bundan biraz demotive oldum. Gördüğüm kadarıyla ne zaman istişare etsek girişimlere de faydası oldu. Yanlış kelam etmeyelim, ayda birden fazla görüşmeye ne benim de zamanım var ne de gerek var. Ama bazı girişimlerde bundan kaçışlar oldu ve maalesef buna hiç tahammülüm yok.
Ben bilginin şeffaflığına, yönetme şeklinin şeffaflığına inanan bir insanım. Gündemi belirleyen insan olmuyorsan ve kaçıyorsan bir şeyleri haber vermediğin zaman, onların olmamış gibi göründüğüne inanıyorsan, şirket cenazesi için sela verilmiştir, yakında imamın kayığına da şirketini bindireceksindir diye düşünüyorum.
Çalıştığım bir çok genç için çıktı olarak şunu tespit edebildim kendi küçük dünyamda; yanlışlarını resmen bir hata veya pişmanlık olarak kurguluyorlar. Oysa ki hatayı tecrübe olarak aktarabilmek ve bunlarla beraber gündemi belirlemek, kişiye karşısındakinin gözünde çok yüksek mevki kendisine de özgüven verir.
Akabinde bu hataları saklıyorlar, anlatmazsam hata = yanlış olarak veritabanına işlenmez diyorlar. Bok işlenmez! Gözler yalan söylemez kardeşim. Sıkıntılar artıyor çözülmediği için bir döngüye giriyor. Kurtarmak zor oluyor.
İletişim anlamında açık, şeffaf, gündemi belirleyen, aksiyonları yazan yapamayınca dahi o aksiyonlar için onlar olmadı, şimdi bunları deneyeceğiz veya gerçekleştirmek için şunları şunları arttırıp & azaltacağız noktasında bir yaklaşım çok kıymetli. Gördük mü? Çok çok az…
Bu minvalde; sessiz kalan, ben kendim bu işin başındayım, ben sıçarım & ben temizlerim, kendi gördüğüm bana yeter diyen insanların çok başarılı veya uzun süreli başarılı olduklarını maalesef tatbik etmedim. Kimsenin de görebileceğini sanmıyorum.
Bu da beni çok üzüyor, ciddi şekilde direnci yüksek bir genç kitlemiz var, çok akıllı, analitik tecrübeli insanlarımız var… Ama maalesef duygusal zekaları düşük seviyede kalıyor. Bu kısımlara daha sonra farklı bir yazıda tekrar değineceğim hatta biraz daha detaylı olarak.
Sonuç itibariyle tatmin oldum mu? Olmadım. Üzüldüm… Üzülüyorum, çok hayatlar değişebilir çok iyi yerlere gelebilir gibi geliyor… Ama olmuyor…Neyse durum bu… Peki, devam mı? Tam gaz devam…
Bu satırları yazarken Ludus Venture Capital’in 3. yılında Paxie isimli yatırımımızı 67M USD üzerinden Güney Koreli bir şirkete satmış, exit etmiş bir yatırımcı olarak yazıyorum. Bir şeyleri Türkiye’de yazmak için bir şeyler başarmış olmak gerekiyor belki de bu yazıyı o yüzden beklettim. Beşiktaş’a günah atmayalım yani… Sonuçta Beşiktaş her daim deli eder… 3. yazı da buluşmak üzere, ama araya bir “olunması gereken founder” yazısı ekleyeceğim.